Merhabalar dostlar APT’nin değerli okurları, ilk paylaşımımızı siz değerli okurlarımıza sunmanın tatlı heyecanı içerisindeyiz.
Kendi sözümüzü fazla uzatmadan sizleri nostalji kuşağının herkese hoş gelen o ezgili türkülerinden birinin hikayesine götürmek istiyoruz, türkümüzün adı "Burçak Tarlası"...
Türk Kültürü’nün aynasıdır türküler. Toplumun sosyoekonomik yaşamından izler taşır. Türkülerde toplumun yaşamını, yaşanmışlığını, kültürünü birebir bulabilirsiniz. Aşk, ölüm, gurbet, sıla, ayrılık, kavuşma, acı, sevinç, velhasıl insanın içindeki her şey türkülerdedir. Anadolu insanının geçim kaynağı tarım, tüm yaşamına etki ettiği gibi türkülerine de yansımıştır. Tarımın yaşam kaynağı olduğu bu topraklarda, türkülerde tarımın yer almaması zaten düşünülemez. Türkülerin bir hikayesi, üzerine sinen bir yaşanmışlığı vardır. Ünlü halk ozanı merhum Özay Gönlüm “Türkü dediğin yüzyıllardır halk dilinde dizile dizile, saz telinde süzüle süzüle gelir. Bir olay olur halk onu içinde oldurur. Dilden dile kulaktan kulağa dolaşıp en sonunda türkü olur” der. Sizlere hikayesiyle Burçak Tarlası Türküsü nasıl doğmuş anlatalım;
2 - 3 Eylül 1964 yılında Yugoslavya’da düzenlenen “10. Balkan Melodileri Festivali”ne, Balkan ülkeleriyle birlikte Türkiye de katılır. Tülay German, Erol Büyükburç ve Tanju Okan ülkemizi temsil ederler. Bu yarışma Türkiye müzik tarihi için çok önemlidir, zira ilk kez anonim bir halk türküsü, batı enstrümanları ile çalınmıştır. Tülay German’ın seslendirdiği Burçak Tarlası şarkısı yarışmadaki başarısından sonra 1964 yılında 45’lik plak şeklinde piyasaya sunulur ve çok popüler olur. Bu şarkı, Türkiye’de Anadolu Rock/Anadolu Pop dönemini başlatması açışından tarihi bir önem taşımaktadır. Şarkının kaynağı olan Burçak Tarlası Türküsü’nün hikayesi ise şöyledir;
“Tokat’ın Niksar ilçesinin köylerinden birinde yaşayan İhsan, köyde çalışkanlığı ve elinin çabukluğuyla bilinen: kara kaşlı, kara gözlü bir Anadolu delikanlısıdır. Köy ahalisi kadar annesi de memnundur oğlundan, en büyük dileği her anne gibi ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görebilmek hayırlı bir gelin alabilmektir. Gece gündüz dualar eder: becerikli, güçlü, kuvvetli, hamarat bir gelini olsun diye. Derken İhsan’a askerliğini yapmak üzere İstanbul’a gider. İlk defa gurbete çıkan İhsan tedirgin olsa da içinde büyük bir coşku vardır. İstanbul’da en büyük zevki ise denize bakıp hayaller kurmak olan İhsan, izin gününde deniz kıyısında otururken: yüzü peçeli, aşık bakışlı bir kadınla karşılaşır. Bu kadının adı Banu’dur. Gel zaman git zaman İhsan ve Banu arasında başlayan aşk, evliliğe kadar gider. İhsan, Banu’yu babasından ister. Babası evvela vermek istemez kızını, fakat biricik kızının da sevdalı olduğunu görünce dayanamaz. İhsan’dan kızını yad ellerde incitmeyeceğine dair sözler aldıktan sonra, kabul eder ve alelacele sade bir düğün yapılır. Sonra düşerler karı-koca Niksar yollarına. Anne babasının evinde el bebek, gül bebek yetişmiş olan İstanbullu zengin kız, duvarı tezekli iki göz odalı bir köy evinde bulur kendini. Kocasının bir süre idare edelim sözleri ve ona olan aşkından elinden bir şey gelmez. Hem baba evinden de çıkmıştır bir kere, mecbur katlanır. Annesinin kıyıp da bir tabak yıkatmadığı nazlı kızı, daha elindeki kına solmadan tarlaya toprağa, kaynanasının yardımına koşmak zorunda kalır. Uçsuz bucaksız tarlanın ortasında kalakalan Banu, kaynanasının, görümcesinin çıplak elleriyle dikenler arasında burçak yolduklarını görünce şaşakalır. Kayınvalidesinin uyarısıyla kendine gelir ve zamanla alışır yeni hayatına, artık güneş Banu’nun üzerine doğmamaktadır. Bu haline alışsa da içindeki acısı dinmeyen Banu, derdini türkülerle anlatır”.

İşte Banu Gelin’in türküsünün sözleri:
“Tokat’ın Niksar ilçesinin köylerinden birinde yaşayan İhsan, köyde çalışkanlığı ve elinin çabukluğuyla bilinen: kara kaşlı, kara gözlü bir Anadolu delikanlısıdır. Köy ahalisi kadar annesi de memnundur oğlundan, en büyük dileği her anne gibi ölmeden önce oğlunun mürüvvetini görebilmek hayırlı bir gelin alabilmektir. Gece gündüz dualar eder: becerikli, güçlü, kuvvetli, hamarat bir gelini olsun diye. Derken İhsan’a askerliğini yapmak üzere İstanbul’a gider. İlk defa gurbete çıkan İhsan tedirgin olsa da içinde büyük bir coşku vardır. İstanbul’da en büyük zevki ise denize bakıp hayaller kurmak olan İhsan, izin gününde deniz kıyısında otururken: yüzü peçeli, aşık bakışlı bir kadınla karşılaşır. Bu kadının adı Banu’dur. Gel zaman git zaman İhsan ve Banu arasında başlayan aşk, evliliğe kadar gider. İhsan, Banu’yu babasından ister. Babası evvela vermek istemez kızını, fakat biricik kızının da sevdalı olduğunu görünce dayanamaz. İhsan’dan kızını yad ellerde incitmeyeceğine dair sözler aldıktan sonra, kabul eder ve alelacele sade bir düğün yapılır. Sonra düşerler karı-koca Niksar yollarına. Anne babasının evinde el bebek, gül bebek yetişmiş olan İstanbullu zengin kız, duvarı tezekli iki göz odalı bir köy evinde bulur kendini. Kocasının bir süre idare edelim sözleri ve ona olan aşkından elinden bir şey gelmez. Hem baba evinden de çıkmıştır bir kere, mecbur katlanır. Annesinin kıyıp da bir tabak yıkatmadığı nazlı kızı, daha elindeki kına solmadan tarlaya toprağa, kaynanasının yardımına koşmak zorunda kalır. Uçsuz bucaksız tarlanın ortasında kalakalan Banu, kaynanasının, görümcesinin çıplak elleriyle dikenler arasında burçak yolduklarını görünce şaşakalır. Kayınvalidesinin uyarısıyla kendine gelir ve zamanla alışır yeni hayatına, artık güneş Banu’nun üzerine doğmamaktadır. Bu haline alışsa da içindeki acısı dinmeyen Banu, derdini türkülerle anlatır”.

İşte Banu Gelin’in türküsünün sözleri:
Burçak Tarlası
Sabahtan kalktım da ezan sesi var,
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Bakın şu deyyusun kaç tarlası var.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yar yar, kalkar giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim.
Elimi salladım değdi dikene
İnkisar eyledim (yar yar), burçak ekene.
İlahi kaynana, ömrün tükene.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yar yar, kalkar giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim.
Sabahtan kalktım da ezan sesi var,
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Ezan sesi değil (yar yar), burçak yası var.
Bakın şu deyyusun kaç tarlası var.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yar yar, kalkar giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim.
Elimi salladım değdi dikene
İnkisar eyledim (yar yar), burçak ekene.
İlahi kaynana, ömrün tükene.
Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.
Eğdirme fesini yar yar, kalkar giderim
Evini başına yar yar yıkar da giderim.
(Türkü YouTube üzerindeki https://youtu.be/kMqEDm49lNA bu sayfada dikkatimi çekmiş ve açıklama kısmı çok hoşuma gitmişti, hikayeye ise Türk Tarım ve Orman Dergisinden ulaştım, Rumuz No:3 esenlikler diler..)
Yorumlar