Ana içeriğe atla

"Sosyal İzolasyon"

"Sosyal İzolasyon"


Merhaba Sevgili Dostlar Apt.’nin Güzide Misafirleri, 
Hoş geldiniz daha doğrusu hoş geldik… Nasılsınız? Bu soruya bu aralar vereceğimiz cevaplar pek iç acıcı olmuyor ama hayat bir şekilde devam ediyor. Günlerin getirdiği karamsarlık, hüzün bulutları içerisinden sıyrılıp güneşi görmenizi/görebilmenizi temenni ederek başlamak isterim. Efendim ben deniz No:3’ün kadim misafiriyim. Bir beş çayına gelmek iki lafın belini kırmak elbette isterdim lakin yaşadığımız biyolojik afet dolasıyla sosyal izolasyondayız. #EvdeKal #HayattaKal dediğimiz şu son günlerde kendimiz ve çevremiz için alacağımız en önemli tedbir mecbur olmadıkça dışarıya çıkmamak #EvdeKal’mak olacaktır. Sürekli duyduğumuz ve hatta artık alıştığımız cümleleri kurmak istemezdim fakat artık bu uyarıları yapmayı bir vatandaşlık görevi olarak görüyorum. Lafı çok uzattım farkındayım, bu günlerde içimizi ısıtacak bir kaç mısra ile çayınızın, kahvenizin yanında sizlere eşlik etmek isterim. İlk mısralarımız Şükrü Erbaş’tan geliyor.

“ Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere,
Cılızlığımızın görkemli korunaklarına,
Yalnızlığımızın kalelerine dönelim…”

#EvdeKal diyerek sosyal izolasyon günlerimizde (ki bunu karantina olarak da söyleyenler var fakat ben yine de sosyal izolasyon kelimesini kullanmayı tercih ediyorum) durumu lehimize çevirmek bizim elimizde... Belki de bu bizim kendimize dönmemiz için bir fırsattır… Kendine dönmek, kendimizle baş başa kalmak sahi en son en zaman kendimizi dinledik? Ruhumuzun, beynimizin derinliklerinde ki haykırışları, çığlıkları yahut kahkahalarını…  Unuttuğumuz şey belki de en çok kendimiziz, farkında olarak ya da olmayarak…

Sosyal medyayı çok fazla etkin bir şekilde kullanmaya başladık. Yalan haberler, gerçekler, gerçek olduğuna inanmak istemediğimiz bir sürü haber yığını, bir bilgi kirliliği yığını içinde yuvarlanıyoruz. Bu kadar karmaşık, karışık bir yığın içinde ki bizlerin ilk önce yapmamız gereken şey sakin olmak (olabilmek) , hoş bunu diyorum ama dışarıda normal zamanda ki (normal zaman olarak tabir ettiğim süreç yaklaşık bir ay öncesi) hareket etmeleri sakinliğimizi korumamıza engel olmakta… Geçenlerde izlediğim bir uzman panikle yanlış kararlar aldığımızı söyledi. Ne kadar doğru, aldığımız yanlış kararların çoğunu panik anlarımızda vermiyor muyuz zaten?…

Genç şairlerimizden Bleda Yaman eşlik edecek sohbetimize…

“meşrebime sığmaz inan isteksiz bir ölüm
Ve sümbüllenen düşleri bir çırpıda soldurmak
Gözlerimiz aydınlık afakın hasretini taşır
Hangi karanlık cesaret eder de hayale sataşır?”

Hayallerimiz, uzak ya da yakın gelecek planlarımız, sınavlarımız, hepsine bir nefes bu süreç, en çıkılmaz yanı sanırım arafda kalmak. Hani bilmiyoruz ya sonunu, ne olacak ne bitecek bir muamma, bu merak içimizi yerken mümkün olduğunca akıl sağlığımızı korumaya çalışıyoruz hepimiz. Bizim gün ışığımız ümitlerimiz, hayallerimiz olmalı, biz biliriz ki her karanlık geceden sonra güneş hep doğacaktır. Savrulup giderken bir muammanın içinde ümitlerimiz, hayallerimiz, düş kırıklıklarımız hepsi bir yana şimdi Dostlar Apt.’de dostları hatırlayalım, güneşli günlerimizi…

Ne kadar da basitmiş bir mesajla, kısa bir telefon konuşmasıyla buluşmak, sevdiğimiz insanlarla, dostlarla, sevgiliyle… Ne kadar büyük bir nimetmiş tedirgin olmadan insanların içine karışmak… Ne kadar basitmiş köşedeki markete gitmek içimizde hiçbir tedirginlik olmadan…

İnsan düşünen bir varlık, korkmayın Sevgili Dostlar düşünün… Güzel günleri, pişmanlıklarımızı, sevinçlerimizi, başarısızlıklarımızı/başarılarınızı düşünün…
Hayallere dair Hayali’nin mısralarıyla son vermek isterim bu muhabbete.

“Geçmiş zaman olur ki
Hayali cihan değer...”

Geçmiş zamanı, özlemle kurduğumuz bütün cümleleri burada toplayalım ve kendimizi hatırlayalım. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi, aşklarımızı, heyecanlarımızı, ümitlerimizi, kederlerimizi hepsini… #EvdeKal #HayattaKal yaşanacak iyi, kötü şeyler var daha, bir kahve eşliğinde aşina olamadığımız bu çağa dair düşüncelerimizi konuşup haykıracağız belki de “aykırıyam bugün hala çağıma” … diyerek. Aydınlık, ümit dolu günlere esen kalın…

No:3’ün Kadim Misafiri; Uçmağ 

Yorumlar

NK dedi ki…
Günümüz koşullarını çok güzel anlatan bir yazı olmuş tebrikler:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÖLGEDE KALAN YAZITLAR: YENİSEY YAZITLARI

GÖLGEDE KALAN YAZITLAR: YENİSEY YAZITLARI Yenisey Yazıtları kavramı ile daha çok, bugünkü Tuva ve Hakasya sınırları içerisinde ele geçirilmiş yazıtlar anlaşılmaktadır. Yenisey Yazıtlarının tarihi belli değildir fakat günümüzde bilim adamları onların tarihini 8-9. Yüzyıllara ait olduğundan emindir. Yazıt metinlerinden, ne yazık ki, onların hangi etnik gruba, devlete veya siyasi oluşuma ait olduğu hakkında yeterli bilgi elde edilememektedir ( Kormuşin 2017: 11). Türkiye’de mezkûr yazıtlar üzerine en kapsamlı çalışmalar       -Hüseyin Namık Orkun’un Eski Türk Yazıtları adlı eseri dışında- Prof. Dr. Erhan Aydın tarafından yazılan Sibirya’da Türk İzleri: Yenisey Yazıtları ve İgor Kormuşin tarafından yazılıp Rysbek Alimov tarafından Türkiye Türkçesine çevrilen Yenisey Eski Türk Mezar Yazıtları adlı eserlerdir. Aydın, eserinde verdiği bilgiye göre yazıtların bulunması 1675 yılında Nicolaie Milescu, Rus çarı Aleksi Mihayloviç’in elçisi olarak Çin imp...

"Burçak Tarlası"

Merhabalar dostlar APT’nin değerli okurları, ilk paylaşımımızı siz değerli okurlarımıza sunmanın tatlı heyecanı içerisindeyiz. Kendi sözümüzü fazla uzatmadan sizleri nostalji kuşağının herkese hoş gelen o ezgili türkülerinden birinin hikayesine götürmek istiyoruz, türkümüzün adı "Burçak Tarlası"... Türk Kültürü’nün aynasıdır türküler. Toplumun sosyoekonomik yaşamından izler taşır. Türkülerde toplumun yaşamını, yaşanmışlığını, kültürünü birebir bulabilirsiniz. Aşk, ölüm, gurbet, sıla, ayrılık, kavuşma, acı, sevinç, velhasıl insanın içindeki her şey türkülerdedir. Anadolu insanının geçim kaynağı tarım, tüm yaşamına etki ettiği gibi türkülerine de yansımıştır. Tarımın yaşam kaynağı olduğu bu topraklarda, türkülerde tarımın yer almaması zaten düşünülemez. Türkülerin bir hikayesi, üzerine sinen bir yaşanmışlığı vardır. Ünlü halk ozanı merhum Özay Gönlüm “Türkü dediğin yüzyıllardır halk dilinde dizile dizile, saz telinde süzüle süzüle gelir. Bir olay olur halk onu içinde oldurur...

İnsan Değil, Adı Yaratık

  Gün kızıllaşmıştı, adımlarını hızlandırdı otobüs beklemek yerine dolmuşla gidecekti eve. Aşağı duraklardan binmek yerine üst duraklardan dolmuşa biner, henüz boş iken yerinin güvenliğini sağlardı. Toplu taşımalar bazen gerçekten sinirlerini zorlardı ama ona göre her şeyin bir yolu vardı, kolaylıklar insanı olmaya bayılırdı. Dolmuşla ev arası 10 dakika, hele inince sokağın başında, köşeden gözükürdü kırmızı boyalı evleri. Uzun ince bir sokak, penceresinden bakınca gözüken çam ağaçlarını izlemeyi severdi, çocukluğundan beri. Sanki sokağın huzuru tek yeşilliği olan o çam ağaçlarından gelirdi. Zaten ağaçları da çok severdi. Çocukken tepesine çıkması kolay bir ağaç buluversin yeter ki...   Bu çam ağaçları oldum olası büyüktü, onların altından çam fıstığı toplamayı severdi en çok. Babası göstermişti büyük çam ağaçlarının kozalağında çam fıstığı olduğunu, birlikte kırıp yemişlerdi. Yıllar sonra bile kocaman kız haliyle sokağı kollar alelacele toplar geçerdi çam fıstıkların...